NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
عَوْنٍ قَالَ
أَخْبَرَنَا
هُشَيْمٌ ح و
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
هُشَيْمٌ
عَنْ
عَبَّادِ بْنِ
أَبِي
صَالِحٍ عَنْ
أَبِيهِ عَنْ
أَبِي هُرَيْرَةَ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَمِينُكَ
عَلَى مَا يُصَدِّقُكَ
عَلَيْهَا
صَاحِبُكَ
قَالَ مُسَدَّدٌ
قَالَ
أَخْبَرَنِي
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
أَبِي
صَالِحٍ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
هُمَا
وَاحِدٌ
عَبْدُ اللَّهِ
بْنُ أَبِي
صَالِحٍ
وَعَبَّادُ
بْنُ أَبِي
صَالِحٍ
Ebû Hureyre (r.a)'den,
Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Yemin'in,
arkadaşının seni tasdik edeceği (niyet) üzerine olanıdır."
Müsedded; "Bana,
Abdullah b. Ebî Salih haber verdi" dedi.
Ebû Dâvûd dedi ki: Onun
ikisi, (yani) Abdullah b. Ebî Salih ve Abbâd b. Ebî Salih birdir.
İzah:
"Ta'riz" diye
terceme ettiğimiz "el-meâriz" kelimesi "mi'raz" kelimesinin
çoğuludur. Bu kelime; en-Nihâye'deki ifadeye göre, sözünü açıkça ifade etmenin
zıddı olan ta'rizden alınmadır. Aynî; "Ta'riz, bir kinaye türüdür,
tasrihin zıddidır" der. Râğıb ise bu kelimeyi şöyle izah eder: "Bu,
açık ve gizli manası olan bir sözdür ki, söyleyen gizli manayı kasdeder, açık
manasını söyler."
Bu izahlardan anlıyoruz
ki, buradaki ta'rizden maksat; yemin ederken ayrı ayrı manaya gelen sözün
kullanılması, yemin edenin, niyetinin başka, sözünün başka olmasıdır.
Müslim, hadisi;
"Yemin edenin yemini, yemin ettirenin niyetine göredir" manasına
gelen bab altında vermiştir. Bu ifade hadisin manasını anlamada oldukça
kolaylık sağlamaktadır. Zaten Müslim'in diğer bir rivayeti; "Yemin, yemin
ettirenin niyetine göredir" şeklindedir.
Metindeki,
"arkadaş" diye terceme ettiğimiz "sahib" kelimesi burada
"hasım", "müddeî" manalarında kullanılmıştır.
Hadis-i şerif, iki
hasım arasındaki davalaşmada edilen yeminin, yemin edenin değil, yemin
ettirenin niyetine göre olacağına delildir. Yani, yemin eden kişi "evet,
ben yemin ettim ama maksadım o değildi, şu idi" şeklinde bir mezarette
bulunamaz. Fethu'l-Vedûd'da; "Bunun manası; yemin, yemin ettirenin
niyetine göre vaki olur. Yeminde tevriyenin tesiri olmaz." denilmektedir.
Yeminde, yemin
ettirenin niyetinin muteber oluşu, genel değildir. Bazı hallerde şartlarla
sınırlıdır.
Nevevî, bu konuda şu
açıklamada bulunur:
"Bu hadis, hâkimin
yemin istemesi durumunda edilen yemine hamlolunur. Bir adam, başka birini dava
eder, hâkim de ona yemin ettirdiğinde, adam hâkimin niyetinden başkasına niyet
ederse, yemin hâkimin niyeti üzerine olur. O adamın kendi niyetini gizlemesi
fayda vermez. Bu konuda göruş birliği vardır. Delili, bu hadis ve icmadır.
Hâkimin isteği olmadan
yemin eder ve farklı bir niyet beslerse, o zaman niyetinin faydası olur ve
yemin bozulmuş olmaz. İster hiç kimse istemeden, isterse hâkim ve onun
naibinin dışında birinin istemesiyle olsun, sonuç aynıdır. Hâkimden başkası,
niyet ettirdiğinde onun niyetine itibar edilmez. Hasılı; kendisine yöneltilen
bir davada hâkimin ve naibinin yemin ettirmesinin dışındaki bütün hallerde
yemin, yemin edenin niyetine göredir. Hadiste murad edilen budur. Hâkimin
huzurunda hâkim istemeden yemin etmesi halinde ise, ister Allah adı ile ister
hanımını boşama ve köle azadına yemin etsin, yemin edenin niyeti muteberdir.
Ancak hâkim; karısını boşama veya köle azad etmesi üzerine yemin ettirirse,
niyetini gizlemesi fayda verir. Yemin edenin niyeti muteberdir. Çünkü hâkimin
bunlarla yemin ettirmeye hakkı yoktur. O, ancak Allah adına yemin ettirebilir.
Şunu bilmek gerekir ki;
niyet ile sözün başka mana ifade etmesi her ne kadar yemini bozmak sayılmasa
da, hak sahibinin hakkını iptal edecek durumlarda bu şekilde yemin etmek
ittifakla caiz değildir. Bütün bu açıklamalar Şafiî mezhebine göredir.
Kadı Iyaz; İmam Mâlik
ve arkadaşlarından bu konuda farklı görüşler ve tafsilat nakletmiş ve şöyle
demiştir:
"Kendisinden yemin
istenmeden ve birinin hakkı taalluk etmeden yemin eden kimsenin yemininin
kendi niyetine göre olduğunda âlimler arasında ihtilâf yoktur. Ama bir hak
veya vesika hakkında kendi kendine ya da hâkimin hükmü ile başkası için yemin
ediverirse, sözünün zahirine göre hüküm verileceğinde ihtilâf yoktur.
Konunun, Allah'la kul
arasındaki yönüne gelince; kimisi, kendi lehine yemin edilenin, kimi de yemin
edenin niyetinin muteber olduğunu söyler. Eğer yemini teklif üzerine etmişse,
kendisi için yemin edilenin; kendiliğinden yemin etmişse kendisinin niyetine
itibar edileceği şeklinde görüşler de vardır. Bu; Abdülmelik ve Sahnûn'un
görüşüdür. İmam Mâlik ile İbnü'l-Kasım'ın zahir olan görüşleri de böyledir.
Bunun aksini söyleyenler de vardır. Bunu Yahya, İbnü'l-Kasım'dan
nakletmiştir..."
Nevevî'nin Kadı
Iyaz'dan naklettikleri biraz daha devam eder. Ancak, fazlaca tafsilat olacağı
için bu kadarla iktifa ediyoruz.
Bu konuda; Hanefî âlimlerinden
Aliyyü'1-Kârî de, "Yemini teklif edenin, buna hakkı varsa onun niyeti;
yoksa yemin edenin kendi niyeti muteberdir. Onun, niyetini gizlemeye hakkı
vardır. Bu; âlimlerimizin görüşünün özetidir" dedikten sonra, Nevevî'nin
yukarıya aldığımız sözlerin bir kısmını nakleder.
Yeminde niyetin hukukî
yönden hükmü budur. Ancak başka şeye niyet edilerek edilen yemin dinî açıdan
doğru değildir. İmam Mâlik'den; "Hile ve kurnazlıkla edilen yeminin sahibi
günahkârdır. Yemini de bozulmuştur. Bir özür dolayısıyla olması ise
caizdir" dediği nakledilir.